26 Şubat 2014 Çarşamba

I love to have fun with the kids





ERMENİ KATLİAMINA PROTESTO YÜRÜYÜŞÜ

Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında Ermeniler tarafından yapılan katliamın 20. yıldönümü anısına dün Taksim’de protesto yürüyüşü yapıldı. 1992 yılında gerçekleştirilen ve 613 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan katliama katılım oldukça geniş oldu. Hocalı Katliamı’nı Anma Gönüllüleri Komitesi'nin düzenlediği yürüyüşe Azerbaycan Başkonsolosu, Milletvekilleri, Azeri sanatçılar ve çok sayıda dernek ile sivil toplum örgütü katılırken, halkın desteği de büyük oldu. Galatasaray Lisesi önünde toplanan kalabalık kortej eşliğinde Taksim Meydanı’na yürüdü. Ellerinde “Hepimiz Türküz”, “Bir millet iki devlet Hocalı'ya adalet”, ”Hocalı soykırımı kurbanlarının haklarını arıyoruz”,”Ermeni yalanına son”, “Hepimiz Hocalı” gibi dövizler taşıyan yürüyüşcüler, “Ne mutlu Türküm diyene”, “Karabağ bizimdir bizim olacak”, Şehitler ölmez vatan bölünmez”, ”Kahrolsun Ermeni siyonizmi”, ”Katil Sarkisyan hesap verecek” sloganları attı. Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı yürüyüşe mehter alayı da destek verdi. Meydana ulaşıldığında Hocalı katliamında yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunulurken, Türk ve Azerbaycan milli marşları okundu. Yakınlarını kaybedenlerin katliamı anllatıkları konuşmalardan sonra basın açıklaması yapıldı. Yapılan basın açıklamasında “Bölgede emperyalist emellere hizmet edecek bir Hristiyan devletinin kurulması amacıyla yapılan Güney Azerbaycan soykırımına karşı batılı devletler sessiz kalırken, siyasi erkin yüzyıldır kaybeden halkın sesini duyan meşru temsilcisi olmamış,bu kanlı oaylar tarih sayfasından silinmeye çalışılmıştır. Fakat bu korkunç soykırımı nanıları halkın belleğinden ,bu yurdun topraklarından silinmemiştir” ifadelerine yer verildi. Basın açıklamasından sonra kalabalık olaysız bir şekilde dağıldı.







Hocalı’da Ne olmuştu?
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasına 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni ordusu tarafından bir gece baskını düzenlendi. 106’sı kadın, 63’ü çocuk, 70’ten fazlası yaşlı olmak üzere 613 Azerbaycan Türk’ü Ermeniler tarafından katledildi. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulurken, 150 Türk vatandaşı da kayboldu. 1257 kişinin rehin alındığı katliamda cesetlerin birçoğunun gözleri oyulup başları kesilerek yakıldı. Katliamda Ermenilerin yanında Rus ordusuna ait 366. Alayında yer aldığı ortaya çıktı. BM ve Batılı devletler Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgallere ciddi bir tepki göstermediler. 1994 yılında iki taraf arasında Ateşkes ilan edilse de birçok Azeri vatandaşı hala Ermenilerce işgal edilen topraklarına dönememektedirler. Ayrıca Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan dönemin ermeni ordusunun komutanlarından biriydi.







İç İşleri Bakanı da Oradaydı 
İç işleri Bakanı İdris Naim Şahin de kortejler meydana ulaştığında gösteriye katılanlar arasında yer aldı. Kalabalığa hitap ederek konuşan Şahin, “Türkiye'nin Azerbaycan'ın vefalı çocukları,geçmişine saygılı değerli kardeşlerim. Bugün Türk milleti bir başka duyguyla bir başka hatırayla bir araya geldi. Azerbaycan ve Türkiye bir millet iki devletin yeryüzündeki en canlı en çarpıcı örneğidir. Türk milleti asırlardır Asya'da Avrupa'da dünyanın heryerinde onurla yaşamış ve geriye büyük devletler burakmış onurlu bir millettir.. Diniyle, diliyle, kültüryüle, töresiyle,kadınıyla, erkeğiyle yeryüzünün inasanlığın medili ifitharı bir millettir. Türk milleti herzaman zulmün ve zalimin karşısında, mazlumun yanında olmuş bir millettir. Bizim Türk milleti olarak ne Kazakistan'da ne Azerbaycan'da, Balkanlar'da dünyanın hiçbiryerinde insanlık adına utanılacak bir geçmişimiz yoktur. Türk milletinin en büyük gücü bilrlik ve beraberliktir. Azerbaycan'daki acı biizm acımızdır, akıtılan kan bizim kanımızdır.20 yıl önce bugün kan emiciler katiller, acımazsızlar, merhametsizler, korkaklar Hocalı'Da 613 insanı kadın, çocuk, yaşlı demeden aknını içmişlerdir. O kan o günden bugüne yere kalmadığı gibi bundan sonra da yerde kalmayacaktır.” dedi.



24 Ocak 2014 Cuma

Aşk Cahil Adamların İşi



Kadın dediğini koşulsuz seversin. Cahilce sevmen gerekirken. O seni cahilce sever.
Der ki "Aşığım sana" Dersin ki "Ben de sana çok aşığım"
 
Yanındayken ne dese susarsın, tutar öper susturur, geçiştirirsin, 'o hata yapsa bile'
Kaybetmekten korkarsın çünkü. Bakar, hödledikçe daha çok öpüp sarılıyorsun, ufaktan ayrılık dozlarını aşılar sana. Daha çok öpüp sarılırsın.
Çeker, gidersen eğer bir gün uzaklara. Unutma ki en yakın zamanda, tartıştığınızda ilk arkasını dönen o olur.
Gururlu varlıktır çünkü. Zaten onun uzağındayken onun hata yapma şansı yoktur. Hep sen yaparsın. Yapmadığını bir an olsun düşünebilsen dahi. Çünkü öpüp, sarılamazsın, kaybetme korkun tetikler seni.
Ama cahilce seven kadın, gururunu kibire teslim eder sen mağlubiyeti kabullendikçe.
Daha keskin sövmeye başlar artık, ailene de söver, kişiliğine de, tipine, cebine de.
Sonra dersin ki: "Beni hakediyor mu?" Ona karşı hiçbir zaman kendin olmayı başaramadığın için sorarsın bunu kendine. Cahilce sevip, özüm bu diyemediğin, hep onun mutlu olacağı şekilde biçimlere büründüğün için. Kendiğin olduğun gibi kabul ettirmeyi hiç göze alamadığın için.
Gururunu kırar, söyledikleri artık hakaret gelir, "ayrılık" naraları atar. Uzağındadır ya zaten, kudurursun.
Sonra dersin ki: Beni haketmiyor?" Bunu ona kabullendirmek için gerekirse kibirine karşı susar, gerekirse söversin.
Bakar ki, ciddisin, sevgin azalmış, sevgisinden şüphe duymuşsun, "dur bakalım nereye" der.
Tabiki de bu aşkı! bu noktaya getiren suçlu kişi sensindir.
"Öyle kolay değil" der. "Sen kolaylaştırdın" dersin. Mental olarak terketmeyi yeğlersin.
O da cahilce sevmekten vazgeçtiğini sana ispatlamaya çalışır.
Söylediğini tartar, davranışlarını sorgular; "Zannedersin."
Değişeceğine inanmak istemezsin, bazen istersin. Hayal kırıklığına uğrayacağın şüphesi içini kemirir. Güvenini sarsmış, kibirine yenilmiştir sana karşı çünkü.
Bir şans vermeni ister, verirsin. Yine hata yapar. Aynı şeyleri tekrarlar.
İkinci şansı ister, verirsin, daha beteri. İkiniz dışınızdakileri de karıştırır artık. İş çığırından çıkar.
Üçüncü şansı kendi de istemez zaten. Gururu izin vermez. Çünkü en baştan beri tek sorun olan o gururu sana karşı asla ezilemez. Gerçeğini görür, bilir.
Ve gider. Öyle sessizce değil. Cahilce; sayıp söverek, hayattaki sahip olduğun her şeyine...
Cahilce sevemediğin için, bu aşk burada biter.
Ama ilerisi için en doğrusunun cahilce sevmeden mental olarak anlaşabilmek olduğunu öğretir sana.

Ama öyle ya da böyle aşk cahil adamların işi... Sorgulama düşünme takma dert etme an'ı yaşa.
Ama şunu unutma erkek ırkı, terkeden yine sen olursun.
Sosyal çevresine senin onu suçladıklarını değil, seni suçladığı olay ve konuları anlatarak bu terkedilişi meşrulaştırmaya çalışır.
"Ben ona karşı şu boku yedim" dediğini asla duyamazsın.
Dedik ya gurur, kibir diye.

Sonra düşünürsün. Dersin ki. Yaşattığım yanına kar kaldı. Bana ihanetten başka ne kaldı.
Harcadığın emekler aklına gelir, zamanla anlamsızlaşır. Ve dersin ki, ne boktan yıllarmış, gençliğimizden gitmiş.Onun için vazgeçtiğin şeyler aklına gelir, üzülürsün.
Seni sen yapan değerlerinden ettiğin fedakarlıkları...
Seni hakedeni düşündüğün başkalarına gitmiş, cahilce sevmeye, sevilmeye.
Sen akıl mantık sorgulamadan, cahilce sevmeyi beklerken...
Zaten önceliklerin değişmiştir, ölürcesine bir kadını beklemezsin...
Gelirse sevmen gerektiği gibi yine seversin.

Sevmesini bilmiyorsan, sevmesini bileni cahilce sevmeyeceksin.
Ya sevmesini bileceksin, ya da cahilce kendini sevdirebilmeyi...

BECEREMİYORSAN DA "BENİ BIRAKTI" NARALARI ATMAYACAKSIN KARDEŞİM...
Yoluna devam edeceksin.
Hakettiğin şekilde...

22 Eylül 2013 Pazar

BEŞİKTAŞLILARIN SAHAYA ŞİDDET MÜDAHALESİNİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YORUMLARI VE CEVAPLARIM

1)Diyorlar ki Beşiktaş taraftarı ne zaman mağlubiyeti hazmedemeyip sahaya atlayacak bir şiddet eylemi, Vandallık yaptı.

Cevabım:  Beşiktaş taraftarı geçen seneki G. Saray maçında da sahaya atlayıp Eboue'ye saldırdı.
 2012 Mart ayında A.Madrid'e 3-0 yenilince de atladılar.
Onlarda mı 1453 Kartalları idi.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/20359758.asp

2) LİG TV Beşiktaş taraftarının sloganlarını kesmiş. Sesi kısmış.

Her takım taraftarının 34. dakika taksim protestosunda LİG TV sesi kısıyor. Beşiktaş’a özgü bir şey değil.

3) Sahada güvenlik görevlileri yokmuş, polisler varmış.

Cevabım:  Sahaya atlamalar başlayınca yüzlerce turuncu gömlekli güvenlik görevlisi anında müdahale etti, soyunma odasına G.Saraylı futbolcuları linç etmeye giden şiddet yanlısı Beşiktaş taraftarını engellemeye çalıştı. Sahada ilk 5 dakika güvenliklerden başka saha kenarındaki sivil polislerden başka kimse yoktu, polisler herkes sahaya inmesinden 5dakika sonra geldiler. Barikat kurdular.

Görüldüğü gibi turuncu gömlekli güvenlik görevlileri ilk karşı müdahaleyi yapıp, koridorları kapattılar.

Özel güvenlik müdahale etmedi, görmedik diyenlere...

4) 4 tane savcı maç izlemeye gelmiş.

Cevabım:  Bu söylemdeki, sunulan iddiayı ben algılayamadım.
Savcıların gelmesiyle sahaya atlama arasında ne bağlar kurulmuş ne bağlar.
Gelsin işte ne güzel , neden gocunuyorsunuz ki?
Sahaya atlayanlar, şiddet eylemine katılanlar tek tek tespit edilsin, hepimiz sonra düşüncelerimizle hesaplaşalım.
Kaç 1453 Kartallı var, kaç Çarşılı, kaç bağımsız Beşiktaş taraftarı.

5) Sahaya 1453’lüler atladı. Çarşı’ya provokasyon yapıldı, oyuna gelmeyin.

Cevabım:   Kaynak nedir? İddia üzerinden mi muhalefet yapacağız.
Fotoğrafları var her internet sitesinde. 60 da gözaltı var.
Sahaya atlayanların tek bir Çarşı’lı veya bağımsız bir Beşiktaş taraftarı olmadığına mı inanmamız gerekiyor. Bunun kaynağı 1453 Kartalları Grubunun maç öncesi Twitter’dan attığı “Gerçek taraftarlık nedir görülecek, çekirdek yiyip, susan taraftar değiliz.” Tweet’i mi?
Sadece bunu kaynak gösterip, Çarşı’nın Gezi duruşunu gözetip, terörizmi aklamaya görmezden gelmeye mi çalışalım?
Tek taraflı düşünmeye endeksli beynimizi ,ters yönde çalıştıralım bir de.
Aynı düşünce sistemine göre o zaman, 1453 Kartalları Twitter’dan kale arkasında olduklarını söyleyip resim paylaşmışlar. E sahaya atlayan yüzlerce insan Doğu tribününden atlamadı mı?

Neden kimse ya yüzlerce kişi G.Saray'lı futbolcuları katletseydi diye düşünmüyor.

Herkes konuyu kendi ideolojik temsilcisi olan gruplar,partilerin kanadından suistimal etmek istiyor?

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak tam bir saçmalık.
İşleyecek bilgin kaynağın var mı, yok. "Şamil Tayyar şunu dedi, Hakan Şükür bunu dedi, 1453 Kartalları şunu yazdı, Çarşı'ya komplo, Çarşı yenilince sahaya inmez..." Laf.
Yarın 60 gözaltının kimlikleri, hangi gruba dahil oldukları veya olmadıkları kamuoyuna paylaşılınca ne diyeceksiniz.

Arkadaşlar muhalefet bu kadar ucuzlaşmasın Türkiye'de.
Muhaliflik argüman ister, kaynak ister.
Yarın adamların 1453’lü olmadığı, Çarşılı veya bağımsız taraftar odluğunu öğrenince, karşıt olarak söylemeye sözünüz kalmayacak. Olayı kınamak, Türkiye'de spor ahlakının ne derece yerle bir edildiğini görmezden gelmek ne kadar basitice bir tavır.


"Sizce bunlar Çarşı taraftarı mı?" diye soruyorlar.
Ya arkadaş 1453'lü olduklarına dair kanıtın var mı, yok.
Çarşılı olmadıklarına dair kanıtın var mı, yok.
İki gruba da üye olmayan Beşiktaş taraftarıysa peki?
Maça giden 80.000 kişinin hepsi siyah beyaz mı giyindi?

Sosyal medya sayesinde artık insanların kimlik bilgilerine ulaşma çok kolay.
Böyle bir şeffaflık sunuyor.
Çarşı gitsin olayın üzerine, gözaltına alınanların isimlerini öğrensin.
Kimin nesi o insanlar, kimlerle bağlantısı var anında ortaya çıkar.











1453lüler burada en basit iki fotoğraf, "şu adam inmişti diye var mı belgeniz?


"Beşiktaş taraftarı başarısızlığı hazmedemeyip şiddet göstermez, sahaya inmez." MİŞhttp://www.youtube.com/watch?v=pw_NCRywyDY



Kaynak alın size teki 2011 yılı teki 2012 yılı


Madem sahaya inenler sadece 1453lülerdi.
Çarşı tribünde organize olup ıslıklarla protesto edecekti. "Biz değiliz" algısı yaratabilecekti.
Her fırsatta sahaya inene amigolarından 3 tanesi o an inip ,Çarşı tribünlerine durun inmeyin hareketi yapsa şu gün kimse Çarşıyı suçlamayacaktı.
Ama nedense Çarşılılar maç sonu tepki göstermeye başladı.
Binlerce Çarşılı niye sustu o zaman sahaya atlayanlara tepki göstermedi.

Sonuç olarak sahaya şiddete koşanlar arasında her gruptan veya bağımsız "Beşiktaş taraftarı" bulunuyordu.
Olayı Çarşı'yı aklamak adına görmezden gelenleri kınıyorum.
Onlardan birisi G.Saraylı bir futbolcuyu linç etse yine Çarşıyı aklamayı mı konuşacaktık.
Çarşının başındaki adamlar birbirini bıçaklayıp vuruyor sürekli.
Biz bu şiddeti nasıl görmezden gelebiliyoruz.
Misyon vizyon meselesi,ahlak meselesi, kültür seviyesiyle alakalı bu.
Kanıtla gelin lafla değil, ucuz muhalefetle anca kendinizi kandırırsınız.
67 kişi serbest bırakılmış, bir yıl maçlardan men edilmiş, ulaşın emniyetten yapsın Çarşı baskıyı kim bunlar diyerek istesin isimlerini baksınlar kim kimmiş, o zaman oturup konuşalım.

19 Haziran 2013 Çarşamba

TÜRK GENÇLİĞİNDEN GÖZALTILARA PROTESTO

TÜRK GENÇLİĞİNDEN GÖZALTILARA PROTESTO

Türkiye Gençlik Birliği (TGB), Gezi Parkı direnişinde polis tarafından yapılan gözaltıları protesto etmek amacıyla dün Çağlayan Adliyesi önünde bir araya geldi. Yaklaşık 40 kişinin katıldığı protesto gösterisine halk da alkışlarla destek vererek hükumeti istifaya çağırdı. Kalabalık sık sık "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam", "Her yer Taksim her yer direniş", sloganları atarken, "Atatürk gençliği görev başında", "Kahrolsun AKP diktatörlüğü" yazılı dövizler taşındı.


"Padişahları yıktık diktatörleri de yıkarız"

Okunan basın açıklamasında Başbakan Erdoğan'ın Cumhuriyet Hukuku önünde hesap verene kadar mücadeleye devam edileceği vurgulanırken, "Bu sadece Gezi Parkı ile alakalı bir ayağa kalkış değildir. Bu ayağa kalkış Tayyip Erdoğan'ın 11 senelik iktidarının uygulamalarına karşıdır. Bu ayaklanma eğitim sistemine, hükumetin Suriye politikasına, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere, bölücülüğe karşı bir öfke patlamasıdır. 12 Eylül'ün çocukları halka karşı şiddet için orduyu göreve çağırmaktadır. Milletimiz zorbalıkla, faşizmle dize gelmeyeceğini göstermiştir. Başbakan, Türk gençliğinin  ve milletinin önünde tüm meşrutiyetini kaybetmiştir, artık  bizim için yıkılması gereken  bir diktatördür. Mayasında devrim olan bir milletiz padişahları yıktık, diktatörleri de yıkarız" ifadelerine yer verildi. Polisin geniş güvenlik önlemleri aldığı protesto gösterisi okunan basın açıklamasından sonra olaysız bir şekilde dağıldı.





HALK ALKIŞLARLA DESTEK VERİYOR

ÇEVİK KUVVET HAZIR BEKLİYOR




HAYDARPAŞA'DA SON TREN KALKTI





HAYDARPAŞA'DA SON TREN KALKTI



Haydarpaşa-Pendik Banliyö seferlerinin, TCDD'nin ray ve istasyonların yenileme çalışması gerekçesiyle sonlandırılmasına tepki olarak dün akşam saatlerinde yüzlerce kişi gar merdivenlerinde bir araya geldi. "Gar otel olursa, girmek parayla", "Haydarpaşa halkındır,satılamaz" sloganları atan kalabalık, "Gara ve  trenlere veda etmiyoruz", "Tüccar Tayyip-Topbaş satacak ne kaldı" dövizleri taşıdı. Nazım Hikmet'in "Memleketimden İnsan Manzaraları"nı yazdığı gar merdivenlerinde, şiirlerinden oyunlar sergilenirken, çalınan gitarlarla halk coştu. Kalabalık daha sonra Saat 20:00'de gar çevresinde "duranadam" eylemini gerçekleştirdi. Yapılan son sefer için trenlere binen halk,  "Her yer Taksim her yer direniş" sloganları atarak Pendik yönüne hareket etti.




29 Ekim'de bitmezse hesabını sorarız

1 Şubat 2012 tarihinde iptal edilen Anadolu seferlerinin ekspres isimleri tek tek okunurken, yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:" 29 Ekim 2012 tarihinde hızlı tren İstanbul'a gelecekti. Bu tarihe daha 6 ay gibi bir süre varken, nasıl oluyor da iki yıl boyunca gar hizmete kapatılıyor. Eğer 29 Ekim tarihinde hızlı tren İstanbul'a gelmezse bu mantık hatasının hesabını sorarız." Haydarpaşa'nın otel yapılacağı iddialarına karşı Marmaray Projesi çalışmalarını gerekçe gösteren TCDD, garın iki yıl hizmet vermeyeceğini duyurdu. Haydarpaşa-Pendik Banliyö hattında her gün 176 sefer  yapılırken, yaklaşık 75.000 yolcu taşınıyordu.

Duran kadın kitabını okuyor
           

Duran Eylemciler







Hazırlanan pankart da Osmanlıca "Asla yalnız değilsin Haydarpaşa" yazıyor








swww













SON SEFER








24 Mayıs 2012 Perşembe

Nobel'li matematikçi John Nash: "İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur."

Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılmak üzere İsrtanbul'a gelen ünlü matematikçi John Nash, Türkiye’nin matematikte dünyada sondan ikinci olduğunu öğrenince büyük tepki gösterdi. Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.
Nash, Milliyet'ten Mehveş Evin'in sorularını yanıtladı. İşte o (24 Temmuz 2012) söyleşi:
Nobelli matematikçi John Nash, İstanbul’daydı. Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılan bu büyük dehayla tanışma ve sohbet etme fırsatını buldum.
Halk onu, hayatından esinlenerek çekilen “A Beautiful Mind” filmiyle tanıdı. Oysa John Forbes Nash Jr, bilim dünyasında zaten bir yıldızdı. Oyun teorisinin mucidi, 1994’te Nobel ödülünü aldı. Bir başka Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın tabiriyle,”Hayatımızı tamamen değiştirdi”.
Zira Nash’in teorisi, “şans” faktörünün yorumlanmasına ve gündelik hayattaki karmaşık “seçim” süreçlerini anlamamıza yardımcı oldu. Pazar ekonomisinden tutun yazılıma, evrim biyolojisinden muhasebeye, yapay zekadan politikaya kadar pek çok alanda kullanıldı. Kullanılmaya ve geliştirilmeye de devam ediyor! Hatta Oyun Teorisi Dünya Kongresi’nin açılışını yapan Bakan Egemen Bağış’a göre; hükümet de AB ile ilişkiler sürecinde de Nash’in “oyun teorisi” kullanıldı. Nasıl bir uygulaması ve sonucu olduğunu pek anlayamadığımız için bu kısmı geçiyorum.

Çocuklar evde kalsın


John Nash, dün Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Nobeli alan üç meslektaşıyla birlikte bir panele katıldı. Panel öncesi ve sonrasında bu büyük dehayla yan yana gelebildim. Sarı ağaç desenli bordo gömleği ve kahverengi pantolonuyla klasik “bilim adamı”ndan ziyade İstanbul’u keşfe gelmiş bir turiste benziyor. Gençliğinde boyu herhalde 1.95 filandı, ama hala boylu ve narin bir yapısı var.
Ve 84 yaşında olan Nash’in zihni, muazzam açık... Röportaj vermekten, fotoğraf çektirmekten pek hoşlanmıyor. Daha doğrusu “limiti” var, sıkılabiliyor. Ani hareketler de yapmamak lazım, tedirgin oluyor. Tek şikayeti var, o da çabuk yorulmak.
Daha evvel turist olarak İstanbul’a gelip gezdiğini söyleyen Nash, seçimlerin nasıl yapıldığını, parlamenter sistemin nasıl işlediği gibi konuları sorup, “Erdoğan’ı Kazakistan’da gördüm. Bir toplantıda konuşmacıydı” diyor. Ama tanışmamışlar.
Panelden sonra Nash çay molası veriyor. Kafasında hep sorular var; ama bunlar karmaşık matematik soruları değil, gündelik hayata dair. Mesela ezan saatinin neye göre belirlendiğini soruyor. Cevaba göre de kafasından hemen hesaplar yapıyor...
Nash, Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşiyor “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.

Yıllardır ilaç kullanmıyor


John Nash, daha ilkokuldayken matematiğe olan ilgisini keşfetmiş. “Diğer öğrenciler iki-üç basamaklı sayılarla hesap yaparken ben daha büyük rakamları tercih ediyordum” diyor. Ona göre, sayıları sevmek için illa matematikçi olmaya gerek yok. Nash, paranoid şizofreni teşhisiyle hastaneye kaldırıldığında bile sayılara ilgisi azalmamış.
Evet, film de Nash’in “deliliği” konusu işlenmişti. Onunsa filme dair en büyük eleştirisi “beni ilaç kullanan biri olarak göstermişler” demesi. Zira Nash, şizofren teşhisine rağmen yıllardır ilaç kullanmıyor. Nash, bir röportajında şöyle demişti:
“Deli değildim. Bazı normlara uymayan hareketlerim vardı. Aklıselim (sanity) olma, bir ölçüde konformizmin bir formudur. Aklını yitirdi, deli dediklerimiz, konformist değildir.”
Nash, halen mezun olduğu, doktorasını yaptığı Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Ve her gün üniversiteye gidiyor.

Oyun teorisi nedir?


* İnsan davranışlarının oyunlar yoluyla açıklanabileceği fikrini ilk düşünen Macaristan doğumlu büyük matematikçi John von Neumann’dır.
* 1944’te Oskar Morgenstern ile John von Neumann’ın birlikte yazdıkları ‘Oyunlar Teorisi ve Ekonomik Davranış’ kitabı çıktı. Matematik bölümlerinde ‘Oyunlar Teorisi’ dersleri açıldı.
* Ancak kitabın üçte biri, toplamı sıfır olan iki kişilik oyunlarla ilgiliydi. İkiden fazla oyuncusu olan oyunlarla ilgili bölüm yine kitapta geniş yer tutuyordu ama tamamlanmamıştı.
* Bugün bildiğimiz anlamıyla oyun teorisi, aslında iki teoreme dayanır. Bunlar, Von Neumann’ın 1928 tarihli minimum-maximum teoremi ile John Nash’e Nobel kazandıran 1950 tarihli denge teoremi.
* Nash, oyuncuların kendi aralarında işbirliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar arasına ciddi bir mesafe koyar. Nash’in teoremi, tamamen gerçek hayatı izaha yöneliktir.(Kaynak: oyunteorisi.com)

Nash dengesi


* Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash, bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi.
* Nash’ın önerisi tam olarak şuydu: Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu ‘dominant strateji’ oyundaki yegane oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir ‘denge’ durumuna razı olunur.
* Bu, gerçekten büyük bir fikri sıçramayı ifade ediyordu.

Nobelliler paneli


Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsün’de düzenlenen panelde, Nash ile birlikte aynı yıl Nobel’i paylaşan Reinhard Selten, 2007 Nobel Ekonomi ödülünü alan Eric Maskin ve Roger Myerson da katıldı. İki saatlik panelde konuşmacılar, oyun teorisinin günümüze yansımalarını tartıştılar. “İnsanlar nasıl davranır, seçimlerini neye göre yapar” gibi çok gündelik sorunları bu değerli bilim insanlarından dinlemek elbette ki farklıydı. Herşeyden evvel ne dediklerini anlamak kolay değildi!